Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Muallim Nâcî (1849-1893)
İstanbul'da doğmuştur. Asıl adı Ömer'dir. Şiirlerinde Nâcî
mahlasını kullanmıştır. Ayrıca şiir ve yazılarında Ahmed Mes'ûd,
Abdullatif Fahrî, Muallim Nâcî, Mes'ûd-ı Harâbâtî, Ömer Hulûsî, Ali Rızâ
gibi isimleri kullanmıştır.
Eğitimini çeşitli okullarda tamamlamıştır. Hat öğretmeni Müftîzâde Abdülhalîm Efendi'nin kendisine verdiği Hulûsî mahlasıyla bazı
sülüs levhalar ve bir mushaf yazmıştır. Ayrıca çeşitli hocalardan
Fransızca, Arapça ve Farsça dersleri almıştır.
Hayatı Kürd Sa'îd Paşa'nın Varna'ya mutasarrıf olarak atanmasıyla
değişmiştir. Sa'îd Paşa onu yanına özel kâtip olarak almıştır. Cinayet
Mahkemesi kâtibi iken Yenişehirli Avnî Bey ile tanışmıştır. Bir süre
sonra İstanbul'a döndüğünde Anadolu müfettişliği görevine getirilmiştir.
Halep, Diyarbakır, Mardin, Ma'mûretülazîz (Elazığ), Sivas, Erzurum,
Trabzon ve çevresinde yaklaşık dokuz ay dolaşmıştır. Görevli olarak
Sakız adasına gitmiş, burada iken Tercümân-ı Hakîkat gazetesine
gönderdiği şiirleri, onun edebî şahsiyetinin teşekkül etmeye başladığını
gösteren başarılı ilk örnekler olmuştur.
Bir müddet sonra Sa'îd Paşa Hâriciye Nâzıro olduğunda İstanbul'a
dönmüş ve burada bir görev ifa etmiştir. Bu görevinden çok kısa bir süre
sonra ayrılmıştır. Ahmed Midhat Efendi'nin isteğiyle1883 yılında
Tercümân-ı Hakîkat gazetesinin edebî köşesini yönetmiştir.
Nâcî'nin Tercümân-ı Hakîkat'te sık sık çıkan eski üsluptaki
gazelleri Dîvân şiirine bağlı bir zümreyi harekete geçirmiştir. Bu
gazellere yazılan yüzlerce nazire ve tahmis kısa sürede gazete
sütunlarını eski edebiyat taraftarlarının merkezi hâline getirmiştir.
Tercümân-ı Hakîkat sütunları aşk, şarap ve meyhane manzumeleriyle
dolmuştur.
Edebi görüşlerinden dolayı 1885 yılında Tercümân-ı Hakîkat
gazetesini terk etmiştir. Kısa bir süre sonra İmdâdü'l-Midâd dergisini
kurmuştur. Tarîk gazetesinde kendisini eleştiren yazlara cevaplar
vermiştir. 1885 tarihinden itibaren Sa'âdet ve Mürüvvet gazetelerinde
çalışmış, 1886 yılında Te'âvün-i Aklâm dergisini çıkarmıştır. 1887
yılında Mekteb-i Sultânî, Mekteb-i Mülkiyye ve Mekteb-i Hukûk'ta
edebiyat ve 1306/1888 senesinde Mekteb-i Edeb'de Farsça dersleri
vermiştir. Sa'âdet gazetesinde iken Recâ'î-zâde Mahmûd Ekrem ile
meşhur tartışmaları olmuştur.
Nâcî, Recâ'î-zâde Ekrem'e Sa'âdet gazetesinde "Demdeme"
başlığıyla ağır bir cevap vermiştir. Fakat cevabı ahlâk dışı bulunarak
hükümetin emriyle yayınlanmamıştır.
1887 yılından itibaren Mecmû'a-i Mu'allim'i yayınlamıştır. 1889
yılında VIII. Müsteşrikler Kongresi tarafından Türkçeye yapmış olduğu
hizmetlerden dolayı altın madalya ile ödüllendirilmiştir.
1890 yılında bir süre Mürüvvet gazetesinde başyazar olmuştur.
1891 yılında II. Abdulhamîd onu Osmanlı tarihini yazmakla
görevlendirmiştir. Ayrıca ödüllendirilip kendisine maaş bağlanmıştır.
Bunun üzerine Nâcî, zamanının büyük bir kısmını Osmanlı tarihini
yazmaya ayırmıştır. Bir gezi sonucunda 1893 tarihinde Fatih'teki evinde
vefat etmiş, Divanyolu'nda II. Mahmud Türbesi haziresine
defnedilmiştir.
Muallim Nâcî, Türk edebiyatının
Tanzimat'tan sonraki yenileşme döneminde eski edebiyat anlayışının
bayraktarı olarak tanıtılmıştır. Nâcî, kendi devrinde eski edebiyatı en iyi
bilen, klasik tarza bağlı bir şahsiyettir. Bununla beraber yeni şiir
tarzında da oldukça başarılı eserler ortaya koymuştur.
Değişik alanlarda eser veren Muallim Nâcî'nin en önemli yönü
şairliğidir. Şiirleri, Dîvân geleneğini sürdürenler ve yeni tarzda olanlar
diye iki grupta ele alınabilir. Tanzimat edebiyatının son döneminde eski
edebiyatın savunucusu ve yeni edebiyatın karşıtı olarak görülmüştür.
Dilde açıklık ve tabiîliğe önem veren Nâcî, bu meselede milli
benliğimizi kazanmak gerektiğini savunmuştur. Doğu ve batı
edebiyatlarını körü körüne taklit etmeyip "nazar-ı millî"yi (milli bakış
açısı) korumak kaydıyla başka edebiyatlardan yararlanmanın yerinde
olacağını ifade etmiştir.
Nâcî, Türkçenin diğer diller karşısında istiklâlini savunmuştur.
Dilin geliştirilmesini ilim adamı ve sanatkârlardan beklemiştir. Geniş bir
okuyucu kitlesine hitap eden Muallim Nâcî, İsmâil Safâ, Cenab
Şahâbeddin, Mehmed Âkif, Ahmed Hâşim ve Yahyâ Kemal gibi şairleri
etkilemiştir.
Tarih: 2021-01-01 19:49:13 Kategori: Edebiyat
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Muallim Nâcî KİMDİR ? Nedir
İstanbul'da doğmuştur. Asıl adı Ömer'dir. Şiirlerinde Nâcî
mahlasını kullanmıştır. Ayrıca şiir ve yazılarında Ahmed Mes'ûd,
Abdullatif Fahrî, Muallim Nâcî, Mes'ûd-ı Harâbâtî, Ömer Hulûsî, Ali Rızâ
gibi isimleri kullanmıştır.
Eğitimini çeşitli okullarda tamamlamıştır. Hat öğretmeni Müftîzâde Abdülhalîm Efendi'nin kendisine verdiği Hulûsî mahlasıyla bazı
sülüs levhalar ve bir mushaf yazmıştır. Ayrıca çeşitli hocalardan
Fransızca, Arapça ve Farsça dersleri almıştır.
Hayatı Kürd Sa'îd Paşa'nın Varna'ya mutasarrıf olarak atanmasıyla
değişmiştir. Sa'îd Paşa onu yanına özel kâtip olarak almıştır. Cinayet
Mahkemesi kâtibi iken Yenişehirli Avnî Bey ile tanışmıştır. Bir süre
sonra İstanbul'a döndüğünde Anadolu müfettişliği görevine getirilmiştir.
Halep, Diyarbakır, Mardin, Ma'mûretülazîz (Elazığ), Sivas, Erzurum,
Trabzon ve çevresinde yaklaşık dokuz ay dolaşmıştır. Görevli olarak
Sakız adasına gitmiş, burada iken Tercümân-ı Hakîkat gazetesine
gönderdiği şiirleri, onun edebî şahsiyetinin teşekkül etmeye başladığını
gösteren başarılı ilk örnekler olmuştur.
Bir müddet sonra Sa'îd Paşa Hâriciye Nâzıro olduğunda İstanbul'a
dönmüş ve burada bir görev ifa etmiştir. Bu görevinden çok kısa bir süre
sonra ayrılmıştır. Ahmed Midhat Efendi'nin isteğiyle1883 yılında
Tercümân-ı Hakîkat gazetesinin edebî köşesini yönetmiştir.
Nâcî'nin Tercümân-ı Hakîkat'te sık sık çıkan eski üsluptaki
gazelleri Dîvân şiirine bağlı bir zümreyi harekete geçirmiştir. Bu
gazellere yazılan yüzlerce nazire ve tahmis kısa sürede gazete
sütunlarını eski edebiyat taraftarlarının merkezi hâline getirmiştir.
Tercümân-ı Hakîkat sütunları aşk, şarap ve meyhane manzumeleriyle
dolmuştur.
Edebi görüşlerinden dolayı 1885 yılında Tercümân-ı Hakîkat
gazetesini terk etmiştir. Kısa bir süre sonra İmdâdü'l-Midâd dergisini
kurmuştur. Tarîk gazetesinde kendisini eleştiren yazlara cevaplar
vermiştir. 1885 tarihinden itibaren Sa'âdet ve Mürüvvet gazetelerinde
çalışmış, 1886 yılında Te'âvün-i Aklâm dergisini çıkarmıştır. 1887
yılında Mekteb-i Sultânî, Mekteb-i Mülkiyye ve Mekteb-i Hukûk'ta
edebiyat ve 1306/1888 senesinde Mekteb-i Edeb'de Farsça dersleri
vermiştir. Sa'âdet gazetesinde iken Recâ'î-zâde Mahmûd Ekrem ile
meşhur tartışmaları olmuştur.
Nâcî, Recâ'î-zâde Ekrem'e Sa'âdet gazetesinde "Demdeme"
başlığıyla ağır bir cevap vermiştir. Fakat cevabı ahlâk dışı bulunarak
hükümetin emriyle yayınlanmamıştır.
1887 yılından itibaren Mecmû'a-i Mu'allim'i yayınlamıştır. 1889
yılında VIII. Müsteşrikler Kongresi tarafından Türkçeye yapmış olduğu
hizmetlerden dolayı altın madalya ile ödüllendirilmiştir.
1890 yılında bir süre Mürüvvet gazetesinde başyazar olmuştur.
1891 yılında II. Abdulhamîd onu Osmanlı tarihini yazmakla
görevlendirmiştir. Ayrıca ödüllendirilip kendisine maaş bağlanmıştır.
Bunun üzerine Nâcî, zamanının büyük bir kısmını Osmanlı tarihini
yazmaya ayırmıştır. Bir gezi sonucunda 1893 tarihinde Fatih'teki evinde
vefat etmiş, Divanyolu'nda II. Mahmud Türbesi haziresine
defnedilmiştir.
Muallim Nâcî, Türk edebiyatının
Tanzimat'tan sonraki yenileşme döneminde eski edebiyat anlayışının
bayraktarı olarak tanıtılmıştır. Nâcî, kendi devrinde eski edebiyatı en iyi
bilen, klasik tarza bağlı bir şahsiyettir. Bununla beraber yeni şiir
tarzında da oldukça başarılı eserler ortaya koymuştur.
Değişik alanlarda eser veren Muallim Nâcî'nin en önemli yönü
şairliğidir. Şiirleri, Dîvân geleneğini sürdürenler ve yeni tarzda olanlar
diye iki grupta ele alınabilir. Tanzimat edebiyatının son döneminde eski
edebiyatın savunucusu ve yeni edebiyatın karşıtı olarak görülmüştür.
Dilde açıklık ve tabiîliğe önem veren Nâcî, bu meselede milli
benliğimizi kazanmak gerektiğini savunmuştur. Doğu ve batı
edebiyatlarını körü körüne taklit etmeyip "nazar-ı millî"yi (milli bakış
açısı) korumak kaydıyla başka edebiyatlardan yararlanmanın yerinde
olacağını ifade etmiştir.
Nâcî, Türkçenin diğer diller karşısında istiklâlini savunmuştur.
Dilin geliştirilmesini ilim adamı ve sanatkârlardan beklemiştir. Geniş bir
okuyucu kitlesine hitap eden Muallim Nâcî, İsmâil Safâ, Cenab
Şahâbeddin, Mehmed Âkif, Ahmed Hâşim ve Yahyâ Kemal gibi şairleri
etkilemiştir.
Tarih: 2021-01-01 19:49:13 Kategori: Edebiyat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx